share my life, take me for what i am cause i'll never change all my colours for you take my love, i'll never ask for too much just all that you are and everything that you do
i don't really need to look very much further i don't want to have to go where you don't follow i won't hold it back again, this passion inside can't run from myself there's nowhere to hide (your love i'll remember forever)
don't make me close one more door i don't wanna hurt anymore stay in my arms if you dare or must i imagine you there don't walk away from me... i have nothing, nothing, nothing if i don't have you, you, you, you.
you see through, right to the heart of me you break down my walls with the strength of you love i never knew love like i've known it with you will a memory survive, one i can hold on to
sonbaharların kralı gelirmiş meğer istanbul'a ciğerlerimin filmini çektiler ciğerlerim artiz oldular icabında akut alevlenmiş kronik bir sonbahar gibi bakıyordu sigara figüran falan. ben kırmızı bir yaprağı oynuyordum esas kız olarak uçuşuyordum, uçuşmakmış meğer benim anlamım ben bunu geç anladım. senin için şiir yazacaktım istanbul ismini ağrı koyacaktım. oysa bir şiir niyeydi sanki yer içer sevişir miydi sanki bir şiir hamsi ısmarlar mıydı mesela bir şiir insana? fotoğraf çektirebilir miydi mesela hipodromda atlarla? rakı içebilir miydi samatya'da bir şiir uyur muydu kuş gibi başını alıp da kanatlarının altına? oysa bir şiir neydi sanki ben seni ciğerimin köşesindeki arıza kadar sevdim bir şiir seni bu kadar sever miydi sanıyorsun istanbul?
bağırdım sokaklarına kartondan postlar sermiş ayyaşlara bana kerametinizi gösterin kermatenizi gösterin bana! bir dikişte içtim bir şişe geceni yıldız komasına girmek istiyordum, istiyordum dolunay çarpsındı beni kurt adamlarım serbest kalsındı icabında kimim fazladan puştluğu varsa bir sigara sarsındı bana kin kusulsundu, öç alınsın icabında modern kadındım, ne zaman şişmanlasa ruhum hemen yarın yeni bir intihara başladım. ben fazla yemesem diyorum baylar yani bu kadar hınç bana fazla. icabında bir allah bir allah daha çok tanrılı bir din ederdi bırak müridin olayım istanbul
sen beni hep bir şiir sanıyordun istanbul oysa çakmaktaşları gibi kıvılcımlıydı gözyaşlarım ağlamaktan kızaran bir örnek burnum ve gözaltlarımla bu şiiri ben yaralı bir panda vaziyetinde yazdım canım yandı bu şiiri ben bir yangın vaziyetinde yazdım şimdi bırak sana kedilerime süt getiren eski günlerimi anlatayım kapıma gül bırakan adamları ben de icabında bir hafıza mağduruyum cumartesi günleri gayri annemlerle birlikte sokaklarında eylemler yapayım. benim ne sakal yanığı günlerim oldu guruba bak ve beni an öpüşmekten yorgun ve kızıl bir şiir sana bunları söyler miydi sanıyorsun? yağmurlarında yıkanan kırmızı banklarına baktım bütün allar bir gün solarmış ben bunu geç anladım yağmur meğer tanrının zulmüymüş istanbul. ağrı neydi, neremdeydi, neresiydi ağrı kim bana kalbimin menzilini soracaksa sorsun artık ağrıdurmadanağrıdurmadanağrıdurmadan ağrı benim durmadan doruğuna tırmandığım meğer yüksek bir dağmış.
üstümü ara cebimdeki şiiri usulca kaydırayım senden tarafa ellerimi de kaldırdım bak hazırım tutkumu tutukla. şiirsizim bu şiir senin ismini ağrı koyar mıydı sanıyorsun istanbul ben bu şiiri kusarak yazdım.
ekim 2002, yakında kasımpatları da çıkacaktı.
didem madak, yasak meyve şiir dergisi, şubat/mart 2003, sayı:1
Ve durdu saatler ,susuyor seni zaman sesin döndü kulağımda, dedi uykudan uyan yine böyle bir akşamdı sen gülüyordun ya gözlerimin içine fesleğenler boy vermişti gökten parlak bir yıldız düştü peşime sakladım gözyaşlarımı bir gün geri dönersin diye soldu resimler hatıranla geçti baharım, söndü bile bile şarkılar söyledi rüzgar boş bir şarap şişesinin dudağından kalbim öyle bir yanmış ki silinmiyor yüzün hiç yüzümün yarısından sakladım gözyaşlarımı bir gün geri dönersin diye soldu resimler hatıranla geçti baharım söndü bile bile